Okan YÜKSEL

Okan YÜKSEL

Köşe Yazarı
Yazarın Tüm Yazıları >

HEPİMİZ UĞUR MUMCU'YUZ

A+A-

HEPİMİZ UĞUR MUMCU'YUZ

Bir hüzün, bir eksiklik,
bir yenilmişlik değil, bir kavganın 
sevinci, direnci, özlemi var bugün
gözyaşlarımda.
Televizyonda Selda Bağcan'a eşlik ediyorum.
"Uğurlar olsun"u mırıldanıyorum;
"Uğurlar olsun, Uğurlar olsun/Hüzünlü 
bulutlar yoldaşın olsun/ Bir keskin 
kalem, bir kırık gözlük/ Yürekli
yiğitler hatıran olsun."



****
Türkiye'de on milyonların yüreğinde
yaşayan...
"Kalpaksız Kuvvacı" Uğur Mumcu'nun 
dinci faşistlerce
katli tam 28 yıl olmuş.
Bu kez Arif Damar'ın dizeleri 
geliyor usuma.
Sanki Uğur Mumcu içindi sözcükler;
"Gözü arkada/ kalmaz devrimcinin
/bilin ki/ arkada/ölüm yok ki/
ölüm yok ki"

****
Yine katlinin ardından anısına İzmir Atatürk Stadı'nda Galatasaray ile yaptıkları maça taraftarlarının yaptırdığı "Uğur Mumcu Ölmedi" yazan bez afişle sahaya çıkan Altaylı futbolcuları anımsıyorum...
Onların bu görüntüsünün; "Sporda Erdemlilik ve Kassandra Çaresizliği" kitabımın kapağını süslediğini de...
Sonra o afişi tutan futbolculardan günümüzün iktidar partisinin İzmir  Milletvekili Alpay Özalan'ın söylemlerini düşünüyorum.
"Nerdennn nereye" demekten kendimi alamıyorum...

****
Günde yüz kez kendi kendine, iç ve dış yaşamının, yaşayan ya da ölmüş başka insanların emeğine dayandığını hatırlıyorum. 
Çok derinlere dalmadan günlük yaşamdan biliyoruz ki, bir insan başkaları için vardır" der Albert Einstein.
İşte "Yiğidim Aslanım" Uğur Mumcu...
Başkaları için yaşadı...

Başkaları için öldü!..
Başkaları için yaşayan, başkaları için ölen Sevgili Uğur Mumcu!
Bu karanlık sürdüğü sürece, susmayacağız!
Lâik, demokratik, çağdaş Tam Bağımsız Türkiye kavgamızdan dönmeyeceğiz.
Biz yurtseverler olarak; din taciri yobazlarla, şeyhler şıhlar hocalarla, ağalarla, hırsızlarla, soyguncularla, vurguncularla mücadelemizden -senin gibi- asla ve asla vazgeçmeyeceğiz.
Eğilmeyen başın önünde eğiliyor, eğilmeyen başımız.
Hepimiz Uğur Mumcu'yuz!..


*****

SESLENİŞ


Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken, bizler bir mumun ışığında bitirdik kitaplarımızı. Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini, yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asıldık
Vurulduk ey halkım unutma bizi!..
Yoksulluğun bükemediği bileklerimize, çelik kelepçeler takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. Yazlık, kışlık katlarımız, arabamız olurdu. Yüreğimiz işçiyle birlikte attı, köylüyle birlikte attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep.
Öldürüldük ey halkım unutma bizi!..
Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı gözbebeklerimizden. Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terkedildik. Direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla. Tükürülesi suratlarına karşı, bahar çiçekleri gibi, taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden.
Hücrelere atıldık ey halkım unutma bizi!..
Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti. Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde, öldürüldük acınmaksızın. Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezartaşı gibi savrulduk. 

Vicdan sustu. 

Hukuk sustu. 

İnsanlık sustu.
Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi!..
Kanserdik. 

Ölüm her gün bir sinsi yılan gibi, dolaşıyordu derilerimize. Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık. Yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık. Önce kolumuzu, omuz başından keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attık önlerine. Sonra da otuz iki yaşında, bırakıp gittik bu dünyayı ecelsiz.
Öldürüldük ey halkım, unutma bizi!..
Giresun’daki yoksul köylüler. Sizin için öldük. Ege’deki tütün işçileri, sizin için öldük. Doğu’daki topraksız köylüler, sizin için öldük. İstanbul’daki, Ankara’daki işçiler, sizin için öldük. Adana’da paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan işçiler sizin için öldük.
Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım unutma bizi!..
Bağımsızlık, Mustafa Kemal’den armağandı bize. Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle, başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. Amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz-sualsiz vurdular.
Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi!..
Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk: Komünist dediler. Ülkemiz bağımsız değil dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş Savaşında, emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı, daha da dik tutabilmekti bütün çabamız. Bir kez dinlemediler bizi.
Bir kez anlamak istemediler bizi...
Vurulduk ey halkım, unutma bizi!..
Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. Bir kadın eline, değmemişti ellerimiz. Bir sevgiliden mektup bile almamıştık daha. Bir gece sabaha karşı, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına. Herkes tanıktır ki, korkmadık. İçimiz titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik, boynumuzu uzattık yağlı kementlere.
Asıldık ey halkım, unutma bizi!..
Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. Ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı, ya da susmuşlardı, bütün olup bitenlere. Öfkelerini bir gün bile karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri önünde, öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına, batı uygarlığı adına, bizleri bir şafak vakti ipe çektiler.
Korkmadan öldük ey halkım unutma bizi!..
Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi...
Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım unutma bizi.
Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz ey halkım unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi.(Cumhuriyet-25 Ağustos 1975)

Bu yazı toplam 1568 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar