"KALBİMİN KENDİNE GÖRE NEDENLERİ VARDI"

"KALBİMİN KENDİNE GÖRE NEDENLERİ VARDI"

Psikolog - Yazar Hilal ÖZCAN’ın ilk romanı “Kalbimin Kendine Göre Nedenleri Vardı” raflardaki yerini aldı. İyi okumalar...

A+A-

“KALBİMİN KENDİNE GÖRE NEDENLERİ VARDI”

Ayın Kitabı / Psikolog Yazar HİLAL ÖZCAN'ın kaleminden..

Psikolog Yazar Hilal ÖZCAN’ın ilk kitabı “Kalbimin Kendine Göre Nedenleri Vardı” raflardaki yerini aldı.

‘Hilal Özcan’ın “Kalbimin Kendine Göre Nedenleri Vardı” adlı romanında aşk, insanı kendi derinliğine çeken, o derinlikte insanı kendinden geçiren ve aslına kavuşturup kendi gibi olmaya çağırırken kalbin sınırlarını genişleten bir milat gibi yaşanıyor.’ / Tolga Meriç

Bu haftaki kültür-sanat bölümümüzde sizler için Psikolog Yazar Hilal ÖZCAN ile buluştuk ve ilk kitabı “Kalbimin Kendine Göre Nedenleri Vardı” yı konuştuk...

“Hilal Hanım duyguları-düşünceleri ve kalemiyle aslında Hilal Özcan kimdir?"

Kendimi bildim bileli tek aynam insani değerler oldu. O aynaya her baktığımda kendimi çok başarılı bulmadım tabii ki ama aynanız insani değerler üzerinden sizi yansıtan bir aynaysa, baktığınızda gördüğünüz şeyler kıyafetiniz, fiziğiniz, statünüz ya da benzerleri olmuyor. Vicdan, adalet, iyilik gibi konular çıkıyor karşınıza ve bu terazideki sonuçlar üzerinden şekillenip kendinizi tanımlamaya çalışıyorsunuz. Neyi ne kadar yapabildiğimiz hep tartışmalıdır, günün sonunda aynadaki görüntümüzü değiştirip iyileştirmeye çalışacağımız durumlarla da karşılaşabiliriz ama her şeyin insan için olduğunu unutmadığımızda, en azından, aynada kendimizle göz göze gelmekten çekinmeyiz.

"Peki, sizi yazmaya iten şey neydi, yazmaya nasıl başladınız?"

Hayatımdaki bir sürü şey aslında başlama nedenim; insana duyduğum merak ve inanç. Bu, çocukluğumdan itibaren kitap okuma nedenimken, zamanla yazma nedenime de dönüştü. İnsanı ve hayatı edebiyat kadar bütünlüklü ve iyi anlatabilen çok az alan sayabiliriz.

"İlk romanınız olan'Kalbimin Kendine Göre Nedenleri Vardı' hakkında isim hikâyeniz nedir?"

Kitapların isminin en sona kalabildiğini daha önce bir sürü yazardan duymuş, okumuştum. Benim romanımda da öyle oldu. Birkaç isim arasında gidip geldik ve sonunda içimize oy birliğiyle sinen, “Kalbimin Kendine Göre Nedenleri Vardı” oldu.

"Peki, Hilal Hanım sizin yazım süreciniz nasıl gelişti? Bu romanı ne kadar sürede tamamladınız?"

Yazacağıma ilişkin içimde benim bile net biçimde takip edemediğim bir hazırlık çoktan başlamış olmalı ki, romanın çatısını kurmaya yetecek kadar olan kısmı su gibi aktı diyebilirim. Fakat sonra yazdıklarınıza tekrar tekrar baktıkça, metnin kendisinin sizi yazmaya çağırdığı yerleri görüyorsunuz. Örneğin bazı karakterler “Beni daha çok anlat, ben bu kadar değilim,” diyor âdeta. Ya da “Hayır, ben bunu söylemezdim, böyle yapmazdım,” diye diretiyor. Metnin içinden yükselen bu sesleri duya duya yazmaya devam ediyorsunuz. İlk taslaktan sonraki bu süreçle birlikte, bir-bir buçuk yıla yayıldı romanın tam olarak tamamlanması.

"Bu ilk romanınızı aslında siz nasıl tanımlıyorsunuz?"

Romanımda üç aşk var. Ece ile Kenan, Selda ile Kürşat arasındaki aşkla Ceyda’nın Kenan’a duyduğu tek taraflı aşk. Fakat bu üç aşk da, onları sadece karşı tarafa değil, aynı zamanda insan olmanın sınırsız potansiyeline çekiyor. Aşkın değiştirici, dönüştürücü, özgürleştirici, kimi zaman meydan okutan, kimi zaman da yıkıcı bütün deneyimlerinden geçerlerken birbirlerinden önce aslında kendi asıllarıyla tanışıyorlar. Aşkın insana sunduğu bu benzersiz deneyim günümüzde unutulur oldu. Romanıma sadece bir aşk romanı diyemeyiz, haklısınız. Ama aşkın gerçeğini ve gücünü hatırlatmasını da isterim.

"Peki, sizden birde aşkın tanımını alalım?"

Aşkın tanımlara sığabileceğini düşünmüyorum aslında. O yüzden romanda şöyle diyorum: “Ona göre aşk, bu dünyaya ait değil! Sanki başka bir gezegende yaşıyor ve doğası ölümsüz. Bize yüzünü gösterdiği, içimize düştüğü anda, aslında bizi de o ölümsüzlüğe çağırıyor. Ama biz bunu anlamıyoruz. Başka bir evrenin varlığı olan aşkı bu dünyada yaşatmaya çalışıyoruz. Bu da suyun olmadığı bir gezegende çiçek ekmeye benziyor. Biz aşkın öldüğünü zannediyoruz ama aslında aşk sadece bu dünyada ölüyor. Ve eğer onu yaşatmak istiyorsak, onu bu dünyada tutmakta diretmek yerine, aşkın kendi âlemine geçmemiz gerekiyor.”

"Peki Hilal Hanım, yazar olmak nasıl bir duygu bize tarif eder misiniz?"

Roman yazmak, bir romanla ve onun karakterleriyle yaşamak, romandaki aşk gibi, âdeta başka bir alan açıyor içinizde. Ancak o deneyimden geçmiş olanların anlayabileceği bir alan. Roman yazarı olmanın nasıl bir duygu olduğunu söylemem içinse erken daha. Ben de bu duyguya alıştıkça, onunla yaşadıkça anlayacağım sanırım.

"Psikoloji Bölümü mezunu olduğunuzu biliyoruz. Bu bölümde okumuş olmanın yazarlığınız üzerine ne gibi etkileri oldu?"

Hayatımdaki bir sürü şeye başlamam, insana duyduğum merakla ilgili. Beni psikolojiye çekenle edebiyata çeken ortak nokta bu. Psikoloji bilgisi, romanımdaki karakterlerin kişiliklerini daha iyi anlamamı sağladı elbette. Bu anlamda, romanın tabanında bir bütün halinde insana ilişkin çözümlemelerim de yer almıştır mutlaka. Fakat benim yazmak istediğim bir psikoloji kitabı değildi tabii. O yüzden psikolojiyi edebiyatın önüne geçirmemekte daha en başından kararlıydım.

"Son olarak okuyucularınıza buradan yeni bir roman hazırlığına başladığınızın müjdesini verebilir miyiz?"

İkinci romanın hazırlığına başladığımı, başlamadan önce değil de, başladıktan sonra fark ettiğimi söyleyebilirim. Bu da yazmanın doğasındaki süreklilikle ilgili.

Okuma Ruhumuzu Yüceltir ve bu anlamda sizlere de ayrıca teşekkür ediyorum. Yeni romanımda görüşmek üzere...

Foto: Semih SERT

Röp: Gülen AYDIN

6j4a2716-1-2.jpg

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.