Semihat KARADAĞLI

Semihat KARADAĞLI

Yazar
Yazarın Tüm Yazıları >

EKMEK VE GÜL...

A+A-

Ülkemizde kız çocuklarına bebek, erkek çocuklarına silah oyuncak olarak verilip daha çocuk yaşında kız çocukları anne ve gelin olmaya, erkek çocukları da şiddete özendirilmektedir. Yine erkek çocukların doğumlarında, erkekliğe adım atarken davullu zurnalı sünnet düğünlerinde erkek olmak yüceltilirken, kız çocuklarının ise ergenliğe adım atmaları ayıp ve utanılacak bir olay olarak kabul edilmiştir. 

Daha aile içinde başlayan cinsiyet ayrımcılığı, erkek çocuklarının küfür etmeye argo konuşmaya silaha özendirilmesi sonucunda şiddete meyilli bir toplum yaratılmakta ve en küçük bir olayda konuşup çözüm bulmak yerine şiddete meyil edilmektedir. 

*

Ülkemizde kadına uygulanan ayrımcılık ve şiddeti  şu başlıklar altında özetleyebiliriz.

Aile içi şiddete ve kabadayılığa maruz kalmak

Toplumsal ve kültürel baskı.

Eğitim-öğretim imkânlarından yoksun bırakılmak.

Çalışma hakkından yoksun bırakılmak.

İş yerinde ayrımcılık ve gelir adaletsizliğine maruz kalmak. 

*

Türkiye genelinde kadınların neredeyse yarısı şiddete maruz kalıyor. Uzmanlara göre ülke genelinde eşi veya eski eşi tarafından fiziksel şiddete maruz bırakılan kadınların oranı %39. Kenar mahallelerde  bu oran %97'lere çıkıyor. Yaşadıkları fiziksel şiddeti kimseye anlatamayan kadınların oranı %48.5. Herhangi bir sivil toplum örgütüne ve polis, savcılık dahil hiçbir kuruluşa başvurmayanların oranı %92.

*

Dünyanın birçok ülkesinde kadın cinayetleri ve kadına şiddet uygulanmaya devam ediyor. Özellikle ataerkil toplumlarda kadının var olması adeta erkeğin onayı ile mümkün. Sosyal güvencesi, düzenli geliri, işi olmayan, eğitim hakkı elinden alınan çocuk yaşta evlendirilen kadın çoğu zaman eşinin ailesi ile birlikte yaşadığı yoksulluk içinde çocukluğunu gençliğini yaşamadan büyük bir sorumluluk altına giriyor. Bu durumda bunalan kadına aynı zamanda uygulanan psikolojik ve fiziksel şiddet bir insanlık ayıbı olarak sürüyor.  Eşi, kardeşleri, akrabaları komşuları tarafından hatta başka kadınlar tarafından baskı altına alınıyor. Kadını yargılayıp ahlak bekçisi gibi şiddet uygulamayı veya öldürmeyi kendilerine hak olarak görüyorlar.

*

Kadın Cinayetlerini durduracağız platformu 2019 yılında 421 kadın öldürüldüğünü, 2020 yılında “Erkekler Tarafından 300 Kadınının öldürüldüğünü, 171 Kadının ise şüpheli şekilde ölü bulunduğu” ,  2021 yılında ise 247 kadın öldürüldüğünü , 2022 yılında 11. Kasım tarihine kadar 327 kadının öldürüldüğünü açıklamıştır. Son onbeş yıl içinde en çok kadın cinayeti 2019  yılında işlenmiştir. 

*

Ülkemizin değerli şairlerinden “inceliklerin şairi” olarak bilinen Gülten Akın “İlk yaz “ isimli şiirinde: 

Baba evleri, ilk kez girilen ırmağa dönüş

Toprağa tutku, kendinden dolayı

Kulaklarımızı tıkıyoruz: Para para para

Kulaklarımızı açıyoruz: Kavga kavga kavga

Sorar belki biri: Kavga ama neden kavga

Komşumuza sonsuz balta, karımıza yumruklar içinde

-Bilmiyoruz neden kavga.” Şeklinde dizelerinde şiddeti anlatır. 

*

Son yıllarda artan ekonomik sıkıntıların ceremesi de kadınların sırtına yüklenmekte akşam eve kafasında binbir sorun ile gelen erkek bu sorunların sebebi kadınmış gibi hırsını ondan çıkarmaktadır. 

*

Analardır adam eden adamı 

Aydınlıklardır önümüzde gider. 

Sizi de bir ana doğurmadı mı? 

Analara kıymayın efendiler. 

Bulutlar adam öldürmesin.

Nazım Hikmet 

*

Eğitim ile ilgili uygulanan ayrımcılık 

Okul ve dersliklerin yeterli olmaması,  okulların yerleşim yerlerinden uzak olması ve birçok ailenin kız çocuklarının bu kadar yol gitmesini istememeleri, ailelerin, çocuklarını, fiziksel koşulları elverişsiz, örneğin tuvaletsiz, su şebekesi olmayan okullara göndermek istememeleri, ailenin ekonomik güçlük içinde olması, ailelerin erkekleri kızlara göre önde tutan geleneksel önyargıları, çocukları evde çalıştırarak aile gelirine ek katkı sağlama eğilimi, kızlarının bir an önce evlenmesini eğitimden daha önemli görmesi kızların eğitimsiz kalmasına meslek sahibi olmamasına ve bu sebeple de ekonomik özgürlüğünün olmamasına sebep olmaktadır. Ekonomik özgürlüğü olmayan kadın ise kendisine uygulanan psikolojik ve fiziksel şiddete karşı çıkamamaktadır. 

*

Hayatın çeşitli sektörlerinde erkeklerle aynı işi yapmalarına rağmen çoğu zaman kadın yönetici yerine erkek yöneticiler tercih edilmektedir. Kadınlar yoğun çalışma ortamından sonra eve geldikleri zaman kendilerini ev sorumlulukları beklemektedir. 

*

Çalışan kadın çoğu zaman kendi kazancını dahi evde eşine vermekte alınan gayrimenkuller de çoğu zaman erkeğin adına yapılmaktadır. Boşanma durumunda mal rejiminin tasfiyesi davalarında ekonomik durumu müsait olmayan kadın ağır dava koşullarından dolayı çoğu zaman mal rejiminin tasfiyesi davasını açamamaktadır. Yine dava sonunda kendisine bir mülkiyet hakkı tanınmamakta sadece bir alacak değeri belirlenmektedir.  Yani evlilik içinde kadının bir kez daha ekonomik gücü de sömürülmektedir. 

*

Yaptıkları işe karşılık çoğu meslekte erkeklerle eşit ücret almamaktadırlar. Eğitimli başarılı iş kadınları dahi çoğu zaman toplumda erkek adı ile anılmaktadır. Avukat olarak mesleğe ilk başladığım yıllarda ofise gelen müvekkiller “Avukat beyle görüşebilir miyiz?” diye sorduklarında, buyurun ben avukatım nasıl yardımcı olurum dediğim zaman ilk anda tedirgin olan müşteriler konuştukça rahatlayıp davranışları değişmiştir. Bu durumda bile erkekler cinsiyetleri gereği bir adım önce mesleği yapmaya başlamaktadırlar. Son yıllarda kadınların özellikle büyük şehirlerde birçok alanda görev almaya başlamışlardır. 

*

Kadının adı çoğu küfürle anılmaktadır. Hatta çoğu zaman kadın dahi kendi bedeni üzerinden küfürlü sözleri söylemekten çekinmemektedir. Ne dersiniz belki de değişime kendimizden başlamamız gerekmektedir. İlk önce bakış açımızın değişmesi gerekmektedir. 

İşte iş hayatından kullanılan bazı ayrımcı sözcükler. 

'Adamakıllı' değil 'layığıyla.'

'İş adamı' değil 'iş insanı.'

'Erkek sözü' değil 'söz.'

'Bayan yönetici' değil 'yönetici.'

'Sözünün eri' değil 'sözüne sadık.'

'Bu işin adamı' değil 'doğru kişi.'

'Bayan tuvaleti' değil 'kadın tuvaleti.'

'Adam gibi' değil 'doğru düzgün.'

Bunun gibi daha birçok kadını küçük düşüren ön yargılı sözcükler bulunuyor. 

Birisine kızıldığı zaman, kavga sırasında veya birisini aşağılamak için anasının … olduğundan bahsederek o kişi küçümseniyor. Kimse kalkıp babasına laf söylemiyor. 

*

Yine kadını küçük düşüren kendi başına varlığı kabul edilmeyen bir durum da “kocasının karısı” olmasıdır. Pandemi sürecinde başarılı çalışmaları ile dünyaca ünlü Alman biyoteknoloji şirketi Biontech'in kurucu ortağı Uğur Şahin ve Dr. Özlem Türeci ile ilgili birkaç gazete kendilerinden “bilim insanı” diye bahsederken birçok yazılı ve görsel basında Dr Özlem Türeci’den Uğur Şahin’in eşi sıfatı ile bahsedilmesi görünen bariz cinsiyet ayrımcılığının gözümüze çarpan en çarpıcı örneklerindendir. 

*
“Ekmek de istiyoruz gül de..."

James OPPENHEIM

EKMEK VE GÜL 

Yürüyoruz yürüyoruz, günün aydınlığında

Donuk fabrika bacalarına, yoksul mutfaklara

Çarpıyor sesimiz ve birden parlayan

Bir ışık gibi ulaşıyor insanlara

"Ekmek ve gül! Ekmek ve gül!"

Yürüyoruz yürüyoruz, erkekler için de yürüyoruz

Çünkü hâlâ bizim oğullarımızdır onlar

Ve biz hâlâ analık ederiz onlara

En zorlu iş, en ağır emek

Ve çalışmak doğuştan mezara dek

Ve böyle sürüp gitsin istemiyoruz

Yaşamak için ekmek

Ruhumuz için gül istiyoruz!

Yürüyoruz yürüyoruz kol kola

Saflarımızda ölüp gitmiş arkadaşlarımız

Ve türkümüzde onların kederli "Ekmek!" çığlıkları

Çünkü bir köle gibi çalıştırıldı onlar

Sanattan, güzellikten, sevgiden yoksun

Biz de bugün hâlâ onların özlemini haykırıyoruz

İş ve ekmek istiyoruz

Ama gül de istiyoruz

Yürüyoruz yürüyoruz, yan yana, güzel günler adına

Kadınız, insanız, insanlığı ayağa kaldırıyoruz

Paydos bundan böyle köleliğe, aylaklığa

Herkes çalışsın, bölüşülsün kardeşçe, yaşamın sundukları

İşte bunun için yükseliyor yüreklerimizden

Bu ekmek ve gül türküleri

Ve yineliyoruz hep bir ağızdan

"Ekmek ve gül! Ekmek ve gül!"

James OPPENHEIM 

tarafından yazılan bu şiir 

Metin DEMİRTAŞ tarafından Türkçeye çevrilmiştir. 

James OPPENHEIM, Massachusetts Lawrence'ta dokuma işçilerinin grevi sırasında bazı genç kızların taşıdığı dövizde yazılı "We want Bread, and Roses too!" (Ekmek de istiyoruz, gül de!) sloganından yola çıkarak, ünlü şiiri "Bread and Roses" (Ekmek ve Gül)'ü 1911 yılında yazmıştır. 

*

Ekmek, kadınların ekonomik taleplerini, gül ise daha rafine bir yaşamın ifadesini anlatmaktadır. Kadınların istedikleri " ekmek de istiyoruz, gül de” sloganıyla özetlenmiştir. 

*

KADIN 

Kimi der ki kadın ;

Uzun kış gecelerinde,

Serip bir döşek gibi

Yatmak içindir.

Kimi der ki kadın ;

Yeşil bir harman yerinde,

Dokuz zilli bir köçek gibi

Oynatmak içindir.

Kimi der ki, hamur yoğurur.

Kimi der ki, çocuk doğurur.

Her ağızdan bir söz:

Kimi der ki, ilk göz ağrım.

Kimi der ki, onunla dolu bağrım.

Kimi der ki, bunca yıldır yaşıyorum ayalimdir.

Kimi der ki, boynumda taşıyorum vebalimdir.

Ne bu,

ne şu.

Ne öyle,

ne böyle.

Ne döşek,

ne köçek.

Ne ayal,

ne vebal…

O benim;

Kollarım, bacaklarım, dudaklarım,

Ve başımdır..

Yavrum, anam, öz kardeşim, karım,

Hayat arkadaşımdır.

Nail Çakırhan şiirinde "kadını" bu şekilde anlatır.

*

Kadınlar bir toplumun ikinci sınıfı veya alt tabakası değildir. Kadın bir toplumun erkeklerle eşit haklara sahip olması esastır. 

*

Kadına her türlü şiddete karşı öncelikle kadın erkek eşitliğinin kendi ailemizden ve çevremizden başlayarak sağlanması için mücadele etmeliyiz. 

*

İstediğimiz

Dikenleri yüreğimize batan bir gül bahçesi değildi

Ruhumuzu okşayan

Tek bir papatya yeterdi oysa çocuk yüreğimize

Sevgiyle okşarken başınızı

Yaslayıp göğsümüze

Kötülüklerden korurken sizi

Hiç fark etmediniz içimizdeki çocuğu

Yüreğimizdeki kuşları ürkütüp

Kelebekleri de öldürdünüz

Şimdi sizin yüreğinizi okşayacak

o çocuk yürekli kadınlar yok artık.

Çiçekler açmıyor diye üzülmeyin

Siz kırdınız dallarını

bu dünyayı siz yarattınız

Neden üzülüyorsunuz?

Oysa istediğiniz bu değil miydi?

Sevinip mutlu olabilirsiniz

*

Kadın hakları ile ilgili olarak bu güne kadar mücadele etmiş ve sonsuzluğa giden tüm mücadeleci kadınlar adına bir kırmızı karanfil bırakıyorum. 

Her ne kadar yok sayılmaya çalışılsa da  “Kadın bir dünyadır aslında”. 

Ve unutmayın 

"bir kadın dünyayı değiştirebilir. "

Semihat Karadağlı 25.11.2021 

Bu yazı Maviada Dergisinde  ve Kurtuluş Tayanç  Çalışır/ Ateş İsmail Çalışır - Kadın Hakları manifestosu / Adalet yayınevi kitabında yayınlanmıştır.

Bu yazı toplam 207 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.