Atilla KÖPRÜLÜOĞLU

Atilla KÖPRÜLÜOĞLU

Köşe Yazarı
Yazarın Tüm Yazıları >

MİZAHIN ABİSİ; OĞUZ ARAL

A+A-

 

"Derginin son sayısı, mahkeme kararı ile toplatıldı. Sıkıyönetim Komutanlığı’nın derginin toplatılması ile ilgisi olmadığı, toplatma kararının doğrudan doğruya nöbetçi sivil mahkeme tarafından verildiği belirlendi."

 

****

21 Temmuz 1981 tarihli Milliyet gazetesinde yer alan bu habere konu olan dergi; birçoğumuzun en az bir kez okuduğu veya en azından adını duyduğu  Oğuz Aral’ın ‘’Gırgır’’ıdır!

O Gırgır ki;

1980’lerde Rus ‘’Krokodil’’ ve Amerikan ‘’Mad’’ dergilerinden sonra dünyanın en çok satan üçüncü dergisi olmuştur.

12 Eylül faşist darbesinin de kapattığı ilk mizah dergisi de olmuştur!..

 

****

Daha 17 yaşında Yusuf Ziya Ortaç’ın -Türkiye’nin en büyük ve en uzun süreli mizah dergisi ‘’Akbaba’’sında karikatür çizmeye başlayan Oğuz Aral, "sarı sayfalı" efsane Gırgır Dergisi’nin de Kurucusu’ydu.

"Huysuz İhtiyar" olarak anılırdı(!)

Çalışanlar ona;

'’Ovuz Aabi’’ diye hitap ederdi.

Döneminde (1972-1989) Gırgır'ın tirajı;

500 binin üstüne çıkmıştı.

Karikatürleri kadar, kitapları, ‘’Huysuz İhtiyar’’ imzalı yazıları da ilgiyle okunurdu.

Tip yaratmakta ustaların ustasıydı.

‘’Köstebek Hüsnü’’, ‘’Mayk Hammer’’, ‘’Utanmaz Adam’’, 

‘’Vites Mahmut’’, ‘’Hafiyesi Mahmut’’ gibi,

halk tarafından tutulan çizgi roman kahramanları ün yapmıştı.

Hele ‘’Avanak Avni’’…

En ünlü ve en ‘’sevimli’’ tiplemesidir.

Avanak Avni’yi derginin "ofis boyu"

Rıza Külegeç’ten esinlenerek çizmiştir.

Avni o kadar ünlüydü ki, 1999’da Oğuz Aral onun için şöyle konuşmuştu: 

"O yıl Avni futbolcular ve politikacılar dahil ülkenin 'en ünlü' kişisi oldu. 

Tabaklarda, bardaklarda, tişörtlerde, çarşaflarda, kolyelerde, kalemlerde, aklınıza gelebilecek her türlü tüketim maddesinde resmi basılır oldu… 

Tabii bütün bu olanlar benim iznim dışında oluyordu. Avni yıllarca ticaret amacıyla kullanıldı. 

Eğer Türkiye’de Avrupa ya da Amerika’daki gibi sanatçıyı koruyan telif eserleri kanunu olsaydı şimdi bunca milyon doları ne halt edeceğimi kara kara düşünüyor olacaktım. 

Yani beni Allah korudu!…”

 

****

‘’40 yıllık dostu’’ Doğan Hızlan da Hürriyet’teki köşesinde

şöyle anlatır Usta’yı:

‘’Oğuz Aral, çizginin doruğunda saltanat sürerken,

bu kez de mizah yazısında zirveye koşuyor.

Bir koltukta iki karpuz taşıyor, diye adamı överlerdi, Oğuz'un taşıdıkları maşallah iki Diyarbakır karpuzu.

Kimileri iyi, usta çizerdir ama yazısı yoktur, kiminin de yazısı vardır çizgisi yoktur.

Oğuz'da her ikisi de Allah vergisi.’’

Sonra da eklemiştir:

‘’Yazar Oğuz Aral benim yaşadıklarımı, sizin yaşadıklarınızı,

kısaca hepimizin yaşadıklarını öylesine doğal ortamda anlatıyor ki, gerçek ve zekadan doğan mizah budur diyorum.’’

 

****

Bizim kuşak Gırgir’lı yılları iyi bilir.

O dönemdeki sloganı dillerdeydi derginin:

‘’Geçim derdini, can sıkıntısını, aşk yarasını, karı-koca kavgasını şipşak keser.

Her derde devadır, Gırgır da Gırgır!..’’.

Kendi çizer kuşağını kendi yetiştiren ustaydı Oğuz Aral...

Onun, kardeşi merhum Tekin Aral'ın, Nuri Kurtcebe, Hasan Kaçan,

merhum Galip Tekin, Mehmet Çağçağ, Mehmet Polat,

Latif Demirci,

Hasan Kaçan,

Ergün Gündüz,

Gani Müjde, Necdet Şen, Sarkis Paçacı, Atillâ Atalay ve Engin Ergönültaş ile isimlerini sığdıramadığımız çok sayıda sanatçının çizgilerine/esprilerine bayılırdık.

 

****

Oğuz Aral’ın darbecilerle başının derde girmemesi mümkün müdür?

Buyrun;

Ünlü ‘’Müşerref Tezcan Vak’ası’’ Halil Nebiler’den;

‘’Yaşları müsait olanlar bilirler, 12 Eylül’den önce ortalama bir şarkıcı olan Müşerref Tezcan, 12 Eylül’den sonra söylediği ‘Türkiyem, Türkiyem cennetiiiim’ diye bir şarkıyla darbecilerin gözbebeği olmuştu.

Müşerref Tezcan, üstünde bayrak kırmızısı bir elbise, elbisenin göğsünde bir ay-yıldız, başında sünnet çocuklarının başlığı türünden ne olduğu pek kestirilemeyen bir başlık, başlıkta yine bir ay-yıldız, bağırıp duruyordu

“Türkiyem, Türkiyeem cennetiiiim” diye.

Tek kanal TRT’de Müşo’yla yatıp Müşo’yla kalkar olmuştuk.

Sonra bir hafta sonu Gırgır'ın kapağında bildik bayraklı elbisesiyle Müşerref Tezcan -tam bir cadı görünümünde- çizilmişti.

O hafta toplatıldı Gırgır.

Neydi Müşerref Tezcan Vak’ası?

Oğuz Aral, evinin ortasına kendi kafasında kurduğu sanal hologramında o günleri bir kez daha izledi ve anlatmaya başladı:

“Bu kadın 12 Eylül’ün şarkı-marş simgesiydi. Kocası Mahmut, bunun imaj-maker’ı olmuş.

Kafasına bir fes, üstüne kırmızı bir bez, memelerinin üstüne bir ay-yıldız, al sana imaj.

Ulan bir baktım, İzmir’de birazcık direnmeye çalışan işçilere karşı bu kadının şarkısı kullanılıyor, işte ‘Yurduma düşman girmiş’ falan diye.

Kim ulan düşman?

Düşman bizim İzmir’de direnmeye çalışan işçiler.

Kapağa koyduk karikatürü!

Onun için ilk kapatılan yayın organı olduk elhamdülillah...

Önce dergiyi kapattılar, sonra kapatma gerekçesi aradılar.

Kim kapatacak dergiyi, nöbetçi hakim.

Sabahın köründe hakime gitmişler, derginin kapağını dayamışlar burnuna, ‘bunu kapat’ demişler. 

Adamcağız da bir şey bilmeden, bakmış kapağa, kapatma gerekçesini yazmış. 

Gırgır’ın kapatma gerekçesinde aynen, ‘Yaşlı, çirkin, menhus bir kadının üzerine bayrak çizerek Türk bayrağına hakaret’ ettiğimiz yazıldı.

Bu sebeple Türk adliyesi benim 2.5 yıl hapsime talip oldu.

Ulan bre!...”

Artık Oğuz Aral sıkıyönetim tarafından aranan şahıslardan biridir.

Devamla:

“Ben de bana bu davayı açan sivil mahkemeye teslim oldum.

Baş hakimi, ayarlamışlar ama mahkemeyi oluşturan diğer nöbetçi iki hakimi ayarlayamamışlardı. Herkes ve her otorite, benim tutuklanacağımdan o kadar emindi ki daha mahkemeye girmeden, mahkeme kapısında kafama bir sürü jandarma dikmişlerdi. Ama o nöbetçi iki garip hakim, bire karşı iki benim serbest bırakılmama, mahkemeden serbest olarak çıkmama karar verince, bizim mahkemenin de kitabına uygun olmasını istediler ve dokunmadılar. (Allah razı olsun!)

O hakimlerin başına neler geldiğini de bilemiyorum tabii!..”

 

****

Peki ama o karikatürün ne çizgisi, ne esprisi Oğuz Aral’ındı.

Üstelik karikatürde imza da yoktu.

Derginin sorumlu müdürü de Aral değildi. 

Neden kendisi gidip teslim olmuştu?

“Karikatürün çizgisi ve esprisi benim değildi ama, o derginin her şeyinden ben sorumluydum.

Her şeyi ben göğüslemek zorundaydım.

O çocukları o vahşetin içine atamazdım, atmadım.”

 

****

Yetiştirdiği çizerlerden

Cihan Demirci'den bir anekdot;

"Gırgır'ın 581. sayısı, 1983 seçimlerinin hemen öncesinde 23 Ekim 1983'te çıkmıştı... Bu kapağı geçen gün "Damdaki Mizahçı" da kullandığımı görünce bildiklerini anlatmak istemiş Zafer Temoçin...

Turgut Sunalp'li bu kapakla Gırgır dergisi basılmaya başladığında, bu kapağı fark eden, derginin sahibi Haldun Simavi, çok kızmış, devreye girmiş ve kapaktaki Turgut Sunalp'in çok sevimsiz çizilmiş olması yüzünden devam etmekte olan baskıyı durdurtmuş... 

Zafer'in deyişiyle, o ana kadar basılan 75 bin Gırgır da patronun isteğiyle çöpü boylamış, ve sonrasında 12 Eylül paşalarının zorla siyasete soktuğu Turgut Sunalp paşanın biraz daha sevimli gözüktüğü bu kapak ortaya çıkmış... 

 

****

Oğuz Aral’ı, bundan 15 yıl önce -bugün- 68 yaşında yitirdik..

Üzerine hâlâ yıldızlar yağıyor!’’

Anısına saygı ve özlemle…

Bu yazı toplam 1240 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.